Gerçekle hayal arasında rüya, aydınlıkla karanlık arasında gölge, suskunlukla ses arasında, evet, yankı ne anlama geliyorsa o anlama gelmek isteyen öykülerden oluşuyor Yankı Ustası. Mitlerden, arketiplerden, daha önce binlerce defa anlatılmış masallardan ve söylenmiş şarkılardan örülü bir dünyada Yankı Ustası’nın yüceyi, iyiyi, güzeli, -saklamaya ne gerek var?- Tanrı’yı arayan karakterleri arayışları boyunca sanki hep aynı soruyu soruyor: Her açıdan, azametli ikiliklerin arasında var olan bu araf-dünyada benim varlığım, hayatla ölüm arasındaki insanın varlığı nedir ki?
Kaybettiği El Hamra’yı sürekli yanında taşıyan Emir Ebû Abdullah’a, varlığı tartışmalı o en güzel kokuyu arayan dünyaca ünlü koku fizyoloğu Samuel Dewey, nam-ı diğer İsmail’e; zihnindeki sesler harflere hapsedilince efendisi ve kölesi olduğu yankıyı ebediyen kaybeden yankı ustasına... ve Mahmut Sami Yıldız’ın daha nice meyveler topladığı Sonsuz Ağaç’a bakınca akla bir cevap gelmiyor değil: İnsan, hikâye ağacının tohumlarından biridir belki de.