Ürün Açıklaması
Bu eser, “tefsîr“ değil, “tebyîn“dir. Çünkü tefsîr sözcüğü, terim olarak “Kur’ân’ı, Yüce Allah’ın muradına delâlet etmesi yönünden beşerî takat oranında açıklamak“ demektir. Tefsîr sözcüğünün kökü “açıklamak, örtülü şeyi açmak“ anlamına gelen “fesr“ sözcüğüdür. “Fesr“ sözcüğünün tef’il babından mastarı olan “tefsîr“ sözcüğü de bu anlama paralel olarak “iyice araştırmak, çok açıklamak“ anlamında kullanılmaktadır. Bütün bunlar, tefsîr sözcüğünün filolojik olarak şu anlamlara delalet ettiğini göstermektedir: “Anlaşılmamış, kapalı, müşkil, müphem bir sözü, konuyu ya da meseleyi anlaşılır hâle getirmek.“ Bu bilgilere göre “Kur’ân tefsiri“ diye yazılan eserler, müellifleri böyle düşünmeseler de, Kur’ân’ın kapalı, müphem ve örtülü olduğunu peşinen kabul etmiş olmaktadırlar.
Hakkı Yılmaz’ın büyük bir tititzlikle hazırladığı “Tebyinü’l Kur’an“ işte bu nedenlerden dolayı “tefsir“ olarak değil, daha doğru bir ifade olan “tebyîn“ olarak tavsif edilmiştir. Çünkü müellif eserinde, Kur’ân’ın insanlar tarafından tefsir edilmeye ihtiyacı olmadığı gibi, ezber bozan önemli bir düşünce serdetmektedir. Buna ilaveten Kur’ân’ın bizzat kendisinin Yüceler Yücesi Rabbimiz tarafından yapılmış en güzel tefsir olduğunu beyan etmektedir. Müellif bu düşüncesini ise şu âyetle desteklemektedir: “Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki, sana hakkı ve en güzel açıklamayı getirmeyelim“ (Furkan 33) Böylelikle Kur’ân’ın kendisinin en iyi tefir olduğunu, ele aldığı meseleleri en güzel şekilde açıkladığını ve problemleri tamamen çözdüğünü ifade etmiştir.
Sûrelerin nüzûl sırasına göre tertip edilen ve Kur’ân-ı Kerim’in “tebyîn“i olarak kaleme alınan bu özgün çalışmanın tamamı 11 cilttir.
Tebyinü’l Kur’an’ın bu 7. cildinde 67 ila 74. sûrelere yer verilmiştir.
(Sunuş Yazısından)