Ürün Açıklaması
Faruk; bütün başarısına yakışıklılığına ve gözde bir bekâr olmasına rağmen çocukluk aşkı güzeller güzeli Şelale'den başkasına ne ilgi duymuş ne de bir aşk yaşamıştı. Yurduna döndükten sonra Şelale'nin içler yakan hikâyesini dinlemiş ve ümitsizlik içinde bütün güçlüklere rağmen Şelale'yi bulmaya ant içmişti. Ne yazık ki bütün çabaları sonuçsuz kalıyordu.
Şelale; nerede niçin olduğunu bilmeden ve iki yavrusunu bile hatırlamadan kucağından hiç bırakmadığı bir kısmı yanmış bez bebeği ile beraber kaçıyor saklanmaya çalışıyordu. Neden niçin kaçtığını da bilmiyordu. Kader onu Tunca Nehri kıyısındaki ayçiçeği tarlalarına kadar sürüklemişti.
Hava çok sıcaktı. Fadik "Şelale nehirde yüzünü yıka; ferahlarsın" dedi. Şelale hiç cevap vermeden nehre doğru ilerledi. Aradan on dakika geçmemişti ki Şelale'nin çığlıkları duyulmaya başladı. Fadik elinde ayçiçeklerini kestiği bıçakla Tunca Nehri'ne koştu. Gözleri yuvalarından fırlamıştı. Şelale yerde baygın yatıyor Rıza şuursuzca elbisesini yırtmaya çalışıyordu. Fadik bu azgın ve vicdansız adamın sırtına bütün gücü ile birkaç defa bıçağı sapladı.
Faruk'un gazeteye verdiği ilandan hiçbir ses çıkmamıştı. Kâhya hızla yanına geldi ve "Küçük Bey şu numaradan bir hanım Şelale'yi gördüğünü söyledi. Orada bekliyormuş" dedi.
Faruk Kâhya'nın son sözlerini duymamıştı. Eve doğru hızla koşmaya başladı.