Tarihsel olarak birçok kodifikasyonun veya hukuk hareketinin en temel motivasyonlarından birisinin mülkiyeti garanti altına almak ve bu sâikle bağlantılı olarak ticaretin önündeki engelleri kaldırmak olduğu izahtan varestedir. Türkiye’de CISG’a ilişkin çalışmalar nispeten yeni ise de, Osmanlı Devleti’nin tarihsel konumu bilhassa Tanzimat sonrasında Devlet-i Âliyye’yi yabancı hukuk sistemleri ile yoğun bir mecburi temasa zorlamış, pek az coğrafyada tesadüf edilebilecek bir mukayeseli hukuk hareketi başlamıştır. Örneğin, Darülfünun’da mukayeseli medeni hukuk derslerini deruhte eden Mişon VENTURA, 1926 gibi çok erken sayılabilecek bir tarihte, şu satırlarla milletlerarası ticaretin önündeki en büyük engelin milli kanunlar arasındaki ihtilaftan neş’et ettiğine ve mukayeseli hukuk vasıtası ile ticari muameleleri düzenleyen kanunların yeknesaklaştırılmasının lüzumuna işaret etmektedir: Kavânin-i Ticariyenin mukâyesesinde diğer bir faide vardır ki o da kavâninin ittihâdıdır. Çünkü muhtelif milletlerin ticaret kânunlarının tehâlüfü, beynelmilel bir mahiyeti haiz olan ticaret muamelelerinin hüsn-ü cereyanını iştigal eder. -