Yakaza halindeyiz sanki. İki arada bir derede kaldığımız kesin. Merak edenler olabilir, yakaza, içinde pek çok derinlikli anlamları barındıran istisnai vakit, uykuyla uyanıklık arasında bir an, belki bir lahza, ama sanki uyanıklığı daha baskın olan bir zaman aralığı.
Aklı her şeye kesiyor, görüyor, algılıyor, fark ediyor. Gerçekte kendisi ile baş başa. Kendi iç sesleri ile ağız ağıza, kulak kulağa verilmiş bir lahza. Başka bir zaman olsa bir sürü dedikodunun, bir sürü gürültünün patırtının arasında, insanın kendine vakti kalmıyor. Ne bileyim, herkesin bir derdi var işte. Ama yakaza öyle değil.
Eğer etrafınızdaki şeyleri ayıklamayı başarırsanız, kendinizle karşılaşmayı, kendinizi karşınıza alıp şöyle “onunla” bir konuşmayı, adamakıllı bir hesaplaşmayı, yetkin bir yüzleşmeyi göze alırsanız, bu saat, bu dilim, bu aralık size sıra dışı bir sıcaklık armağan edecektir... Benim için yakaza uykudan çok uyanıklığa giden bir yol gibidir
“Yakaza” hâlindeyiz, hepimiz buradayız. Yükleri açmak, denkleri çözmek için buradayız. Hayat hep kuru laflarla, kuru sözlerle, teknik cümlelerle, hiyerarşilerle yürümüyor. Bazen kalbimizi havalandırmak gerekiyor. Ve bu vesileyle sizlerle konuşurken aslında kendimle konuşmayı, kendimle yüzleşmeyi denedim.