Sosyal medyalarla, bütün kullanıcıları anlık-kendiliğinden ve
hiçbir sınamaya tâbi olmayan müdahalelere davet eden serbestçe
girilebilir alanlar oluşuyor. (...) Beğeni ve hoşnutsuzluk tıklarına
indirgenerek etkisizleşmiş bu plebisiter ‘kamusallığın’ altyapısı,
teknik ve ekonomik niteliklidir. Fakat ilke olarak, adeta redaksiyonel
kamusallığın koşullarından azat olmuş, kendi bakış açılarından
‘sansürden’ kurtulmuş bütün kullanıcılar serbestçe girilebilen bu
medya alanlarında anonim bir kamusal topluluğa hitap edebilir
ve onun onayını almak için tanıtım yapabilirler. Bu alanlar tuhaf bir
anonim mahremiyet kazanıyor gibi görünüyor: bugüne kadarki
ölçütlere göre ne kamusal ne özel sayılabilirler, daha ziyade şimdiye
dek özel mektup alışverişine tahsisli bir iletişimin şişip kabararak
kamusallığa dönüşmesi olarak kavrayabiliriz bunu.”
Jürgen Habermas, 20. yüzyılın sosyal teoride en etkili eserlerinden
biri olan kitabının, Kamusallığın Yapısal Dönüşümü’nün temel
tezlerini günümüz medya ve sosyal medya koşullarında yeniden
tartışmaya girişiyor. Buna bağlı olarak, politik kamusallığı
çökertmesinden endişe ettiği sağ popülizme karşı müzakereci
demokrasinin olanaklarını sorguluyor. Kamusallığın Yeni Bir
Yapısal Dönüşümü, çağın olağanüstü üretken filozofu Habermas’ın
kamusal entelektüel kimliğinin altını çizen bir olgunluk eseri.