Yaşlı bir ressam ve genç Esther’in dostluğuyla başlayan hikâye aynı zamanda dönemin karmaşıklıklarını da gözler önüne seriyor. Kiliseye Meryem Ana tablosu yapması istenen ressam model olarak Esther’i seçer ve çizimde ona bir çocuk verir. Başlarda çocuğa dokunamayan bu genç kız zamanla âdeta tabloyla özdeşleşir ve sonu da tıpkı tablonun başına gelenle aynı olur... Mezhep farklılıklarından doğan çatışmalara ve genç bir kızın içine kapanık dünyasından nasıl annelik içgüdüleriyle dolup taştığına Zweig’ın anlatımıyla şahit oluyoruz.
Ve o anda büyü bozulmuştu. Aşağılanmış topluluk utanç ve öfke içinde yukarıya hücum etti. Sert bir yumrukla yana savrulan Esther sendeledi. Ama toparlandı; sanki söz konusu olan kendi gerçek hayatıymış gibi resim için savaştı. Kör bir öfkeyle ve eski inadıyla ağır bir gümüş şamdan ile vurdu; içlerinden birisi küfrederek yere düştü ama bir başkası öfkeyle öne fırladı. Bir hançer kırmızı bir şimşek gibi parladı ve Esther yere kapaklandı. Aynı anda sunaktan kırılan sivri parçalar artık acı hissetmeyen bedeninin üzerine yağmaya başladı. Meryem Ana’nın çocukla ve kalbi kanayan Meryem Ana resmi, ikisi birden tek bir öfkeli balta darbesiyle düştü.