“Öğle arasında havanın güzelliğini fırsat bilip dışarıda yemek yemeye karar verdi. Köşedeki büfeden bir sandviç ve çay aldı. Yolun karşısındaki parka geçti. Ağaçların gölgesi altında kalan banklardan bir tanesi boştu. Oturdu, sandviçini ve çayını bitirdi. Hava sıcak sayılırdı ama insanı rahatlatan hafif bir esinti vardı. Uykuyla uyanıklık arasında kalan o gri bölgeye adım attığını hissediyordu. Çevresindeki çocukların, kuşların, yoldan geçen araçların sesleri yavaş yavaş bozuldu. Bir süre sonra da tamamen uykuya daldı.”
Bakanlıkta orta düzey yönetici olan Levent, eşi Berna, kızı ve oğlu ile durağan bir hayat yaşıyordu. Sıradan bir günde, bir parkta otururken uyudu ve gözlerini 99 yılının dünyasına açtı. Gençti ve gençken yaşadığı evdeydi. Annesi, babası ve kardeşleri yanındaydı. Berna ya da çocukları yoktu. Gençliğinde gittiği okula gidiyordu ve en yakın arkadaşı Kürşat’ın yanındaydı. Her şey çok karmaşıktı. Karısını bulmalıydı. Daha doğrusu karısının gençlik hâlini... Dos tu Kürşat ile Berna’yı aramak için yola çıktılar ancak yolun sonunun nerede biteceğini bilmeleri mümkün değildi. Levent’in yaşadığı bu durumu yaşayan bir kişi daha vardı. Defne… Defne gözlerini 99 yılında Gaziantep’te açtığında