Saat 14:00'a kadar verilen siparişleriniz AYNI GÜN KARGO. 4500 TL ve üzeri KARGO BEDAVA
logo

    Ceza Hukukunda Isnat Yeteneği Haluk Toroslu

    Yazar: Yayınevi: Savaş Yayınları

    Saat 14:00'e kadar verdiğiniz siparişler aynı gün kargoya verilir.
    Saat 17:00'e kadar verdiğiniz siparişler ertesi gün servise çıkar.

    Ürün Açıklaması

    İnsana yönelik davranış kuralları bütünü olarak hukuk, yalnızca
    insan faaliyetlerini düzenlemektedir. Hukuk kuralları yalnızca
    insanlara yönelik olup, doğa olayları veya diğer canlıların faaliyetleri,
    ancak bir insana bağlanabilmeleri koşuluyla hukuki değerlendirmeye
    konu olmaktadır. Bu itibarla hukukun bir davranışı nazara alabilmesi
    için kaynağının “insan” olması gerekli ve yeterlidir; yani bireyin
    hukuk kurallarının muhatabı olması ve hukukun bu kimsenin davranışı
    üzerinde bir yargıda bulunması için insan olmaktan başka özellikler
    taşımasına gerek yoktur. Hukukun etik bir varlık olarak gördüğü
    insan, kendi iradesiyle gerçekleştirdiği davranışlardan sorumludur
    ve dolayısıyla hukukun bunlara bağladığı sonuçlara katlanmak
    zorundadır. Hiç şüphesiz bu durum ceza hukuku açısından da geçerlidir.
    Söz konusu hukuk dalı açısından önem arz eden bir davranıştan
    söz edilebilmesi için, gerçekleştirenin insan olması ve bu davranışın
    iradi biçimde ortaya konulmuş olması yeterlidir. Dolayısıyla her insanın
    davranışının ceza hukukuna uygun veya aykırı olarak nitelendirilmesi
    mümkündür. Bununla birlikte, ceza hukuku kurallarını
    ihlal eden bir davranış söz konusu ise, gerçekleştiren kimse bu davranış
    için öngörülmüş hukuki sonuca katlanmakla yükümlüdür. Ancak
    hukukla çelişen bir davranışa bağlanmış olan tüm sonuçların, her
    bireye uygulanabilir olduğu söylenemez. Nitekim ceza hukuku, bireylerin
    belli niteliklerini göz önünde bulundurmak suretiyle aynı
    davranış karşısında farklı hukuki sonuçlar öngörebilmektedir.


    Ceza hukuku açısından ortaya çıkan temel hukuki sonuç, hiç
    şüphesiz onun ana eksenini oluşturan ceza müeyyidesidir. Ceza,
    doğası gereği acı verici nitelikte, kişiyi özgürlüğünden mahrum eden,
    uygulandığı kimseyi ağır yoksunluklara tabi tutan bir müeyyidedir.
    Günümüzde böyle ağır bir müeyyidenin herhangi bir insana değil,
    yalnızca belli birtakım özelliklere sahip insana uygulanabileceği, hem
    toplum bilinci hem de pozitif hukuk tarafından kabul edilmektedir.
    Hukuk kurallarının muhatabı olan insan, yalnızca belli bir zihinsel
    olgunluğa erişmiş ve akıl sağlığı yerinde olması, yani “isnat edilebilir”
    olması halinde bu ağır müeyyideye müstahak sayılmaktadır. Bunun
    la birlikte zihinsel yönden gelişmemiş veya zihinsel bütünlüğü bir
    sebeple ortadan kalkmış kimselerin de ceza hukuku tarafından göz
    ardı edildikleri söylenemez. Nitekim ceza kanunları bu kimselere
    ceza müeyyidesinin uygulanmasını kabul etmeseler de, bunların fiillerinin
    toplum açısından yaratabileceği tehlikeyi nazara almak suretiyle,
    çeşitli mekanizmalar öngörülmektedir. İşte bu noktada tehlikelilik
    haliyle mücadele aracı olarak, ahlaki açıdan nötr nitelikteki güvenlik
    tedbirleri devreye girmekte ve modern ceza hukukunda bu doğrultuda
    “çift peron” olarak adlandırılan sistem ortaya çıkmaktadır. Bu
    sisteme göre, isnat edilebilir olan kimselerin işlediği suçlar karşısında
    ceza müeyyidesi ve güvenlik tedbirlerine başvurulmakta; isnat yeteneğinden
    yoksun kimselerin işlediği suçlarla mücadele açısından ise,
    yalnızca güvenlik tedbirleri uygulanmaktadır. İşte bu çalışmanın konusu,
    hukuk düzeni tarafından yapılan bu ayrımın temelinde yatan
    isnat yeteneği kavramıdır.


    Çalışmaya konu edilen ve İtalyan hukukunda “imputabilità”
    sözcüğüyle ifade edilen kavramı tanımlamak adına, “isnat yeteneği”
    ifadesi tercih edilmiştir. Her ne kadar söz konusu kavramı “ceza yeteneği
    veya ehliyeti” ya da “suçlandırılabilme ehliyeti” olarak adlandıranlar
    bulunsa da, doktrinin önemli bir kısmı “kusur yeteneği” ifadesini
    tercih etmektedir. Nitekim Kanun da bu konuda açık bir tanım içermemesine
    rağmen kusur yeteneği ifadesine yer vermektedir. Aslında
    kusur yeteneği ifadesinin kullanılmasının temelinde, isnat edilebilirliğin
    özünü oluşturan yeteneklerin kusurluluğun bir unsuru ya da ön
    koşulu olduğu, yani isnat yeteneği olmadan kusurluluğun söz konusu
    olamayacağı düşüncesi yer almaktadır. Ancak çalışmanın ikinci
    bölümünde ortaya konulacağı üzere, isnat yeteneği kusurluluğun bir
    ön koşulu ya da unsuru değildir. İsnat yeteneği yalnızca kişiye ceza
    müeyyidesi uygulanabilmesi için ceza kanunu tarafından aranan bir
    takım koşulları ifade etmektedir ve bu koşullar bulunmasa dahi kişi
    kusurlu olabilecek, fakat kendisine ceza yerine güvenlik tedbiri uygulanacaktır.
    Bu nedenle kusur yeteneği yerine isnat edilebilirlik veya
    isnat yeteneği ifadesinin kullanılması daha doğrudur.


    İsnat edilebilirlik, bir yönüyle ceza hukuku dogmatiğine ve pozitif
    hukuka ilişkin bir mesele olup, diğer bir yönüyle de psikoloji ve
    psikiyatrinin alanına girmektedir. Hiç şüphesiz söz konusu kavramın
    insan psişiğini konu alan bilimler açısından irdelenmesi, farklı araçlar
    ve yöntemler gerektirmektedir. Ayrıca söz konusu alanlara fazlaca
    müdahale etmek, bir ceza hukukçusunun haddini aşması anlamına
    gelecektir. Bu sebeplerle, çalışma kapsamındaki değerlendirmeler
    yapılırken, esasen ceza hukuku literatürüne bağlı kalınmış, psikolojik
    verilere bu hukuk dalının tamamen içselleştirmiş olduklarıyla sınırlı
    bir biçimde yer verilmiştir. Bu itibarla çalışmanın esas amacı, ele alınan
    kavramın esasını ve ceza hukuku sitematiği içerisindeki yerini
    normatif düzenlemeler ışığında ortaya koymaktır.


    Bu doğrultuda çalışmanın birinci bölümünde, genel olarak isnat
    yeteneği kavramı üzerinde durulduktan sonra, isnat edilebilirliğin
    içeriğini oluşturan anlama ve isteme yetenekleri izah edilmeye çalışılmıştır.
    Bunun ardından söz konusu yeteneklerin, hangi aşamada
    var olmalarının ceza hukuku anlamında önem taşıdığı üzerinde durularak,
    bu konudaki önemli bir mesele olan sebebinde serbest hareket
    kuramı ve kendisini isnat edilemeyen hale getiren kimselerin
    hangi esaslar doğrultusunda sorumlu tutulacakları sorunu irdelenmiştir.
    Daha sonra, doktrinde her zaman tartışılmış, aleyhine bir çok
    görüş beyan edilmiş ve fakat hemen tüm modern ceza kanunları tarafından
    kabul edilmiş kısmi isnat edilebilirlik kavramı açıklanmış; son
    olarak da ayrı bir tez konusu oluşturmaları nedeniyle fazla ayrıntıya
    inilmeden genel olarak isnat edilebilirliği ortadan kaldıran ve azaltan
    sebepler üzerinde durularak, Türk Ceza Kanunu’nun bu kapsamdaki
    düzenlemeleri ele alınmıştır.


    Çalışmanın ikinci bölümünde, isnat yeteneğinin suç genel teorisindeki
    konumuyla ilgili olarak doktrinde yapılan tartışmalara yer
    verilmiştir. Öncelikle söz konusu yeteneği suçun bir ön koşulu olarak
    nitelendiren, yani isnat edilebilir olmayan kimselerin suç işleyemeyeceğini
    ifade eden görüşler incelenmiş; bu kapsamda isnat yeteneğini
    ceza normunun muhatabı olmanın bir koşulu sayan ve fiil ehliyeti
    kavramının ceza hukukundaki karşılığı olarak kabul eden düşünceler
    ele alınmıştır. Daha sonrasında ise, üzerinde çokça durulan konulardan
    biri olan, isnat yeteneği ve kusurluluk ilişkisi irdelenmiştir. Bu
    kapsamda genel olarak kusurluluk kavramı ve söz konusu kavramı
    açıklamak amacıyla ortaya atılan temel anlayışlar üzerinde durulmuş,
    fakat çalışmanın esas konusunu oluşturmaması sebebiyle genel
    bilgiler verilmekle yetinilmiştir. Ardından isnat edilebilirliği, kusurluluğun
    bir unsuru veya ön koşulu olarak anlayan ve dolayısıyla isnat
    edilebilir olmayan kimselerin kusurlu olamayacaklarını ifade
    eden görüşler ele alınmış, sonrasında ise kusurluluk ve isnat yeteneğinin
    birbirinden bağımsız olduğunu ve anlama ve isteme yeteneğinden
    yoksun kimselerin de kusurlu davranışlar gerçekleştirebileceğini
    ileri süren görüşler açıklanmaya çalışılmıştır. Çalışmanın sonunda da
    Türk Ceza Kanununun konuya ilişkin hükümleri bu açıklamalar ışığında
    değerlendirilmiştir.


     


    Özellikler

    Barkod 9786054974658

    Katkıda Bulunanlar