Saat 14:00'a kadar verilen siparişleriniz AYNI GÜN KARGO. 4500 TL ve üzeri KARGO BEDAVA
logo

    Antigone Henry Bauchau

    Yazar: Yayınevi: Metis Yayınları

    Saat 14:00'e kadar verdiğiniz siparişler aynı gün kargoya verilir.
    Saat 17:00'e kadar verdiğiniz siparişler ertesi gün servise çıkar.

    Ürün Açıklaması

    Henry Bauchau’dan, daha önce Oidipus Yollarda’yı yayımlamıştık Metis Edebiyat’ta. Bauchau, Antigone’de aynı güzel anlatımla devam ediyor hikâyesine.
    Babası kör kral Oidipus’u yıllar süren sürgün yolculuğunun sonuna kadar izleyen Antigone, ağabeyleri arasındaki savaşı engellemek üzere Thebai’nin yolunu tutuyor bu kez. Kadere meydan okuyan bu tutkulu genç kadın, kinin, nefretin, öç ve iktidar tutkusunun esiri olmuş erkeklerin gönlünde barışa ve sevgiye yer açmak için çalışıyor olanca gücüyle.
    Henry Bauchau bu romanıyla sahnelerden indirip hayatla buluşturduğu, hiç olmadığı kadar somut bir varlık kazandırdığı Antigone’yi bir kez daha ölümsüzleştiriyor.
    (Arka Kapak)
    Oidipus’un ölümünden beri gözlerim ve düşüncelerim denize yöneldi ve daima onun yanına sığınıyorum. Bir kayanın gölgesinde, limanın ve insanların uğultusunu ve deniz kuşlarının çığlıklarını dinliyorum. İokaste’nin bana şunları dediği günü hatırlıyorum: “Babanın her şeyden önce bir denizci olduğunu asla unutma Antigone.“ Baş döndürücü yolculuğunda beni o çok korktuğum yere kadar götüren bu denizciydi. Yollarda geçirdiğim on yıldan sonra, o yer Atina oldu, şimdi burada yalnızım, yastayım, denizin kıyısında. Gökyüzünde iri kanatlı bir kuşu seyrediyorum; Oidipus’un, İokaste’nin ve resim yaptığında Klios’un iri kanatları. Ben böyle değilim, ben büyük gökyüzü ve büyük düşünceler için yaratılmamışım.
    Bir gün Oidipus aniden bana dönüp şöyle demişti: “Sen hiç denize açılmadın Antigone, oysa gerçek bir denizcisin. Yelkensiz, dümensiz, yıllardır denizlerde yol alıyorsun, benim körlüğümde, baş dönmelerimde, Klios’un ve benim cinnetimde alabora olmadan.“ Durmadan birbirimizi kaybettiğimiz görünmez yoldaki o mutluluk anını yeniden hissediyorum içimde.
    Klios’un dostu Narses, gemileri yeni bir sefere hazır mı diye bakmaya gittiği limandan dönüyor. Yanıma oturuyor ve kırmızı tapınağın freskinin tamamlandığını söylüyor. Klios yarın gidip görmemi istemiş. Bu tapınak neden kırmızı? Narses bunun çok eski zamanlardan beri balıkçıların ve çobanların tanrıya yakarmaya ve saygılarını sunmaya geldikleri bir mağara olduğunu anlatıyor. Bu karanlık in Klios’a ilham vermiş, girişi alev kırmızısı boyamış, sonra kırmızı yavaş yavaş bütün tapınağa yayılmış.
    Ertesi gün biz belli belirsiz bir patikadan tapınağa doğru tırmanırken tanyeri dupduru, adeta uçucu. Mağara kayalar arasında saklı, güneş gözümü kamaştırdığından girişini ilk anda fark edemiyorum. Aniden kırmızı karşımda, haşmetli bir kırmızı, tıpkı Klios gibi insanı etkisi altına alıyor. Onu görür görmez, solur solumaz, sevincini avuçlarımda hisseder hissetmez kıvanç duyuyorum. İçinde yankılanan seslerin arasında biraz daha ilerlemeyi arzuluyorum. Hareket halindeki bir kırmızının içindeyim. Harika bir şekilde perdahlanmış duvarlarda ona dokunuyorum, geniş döşeme taşlarının biçimini aldığında üstünde yürüyorum. Kırmızı karanlığa dalıyor ve kaybolmadan ona karışıyor, Klios onun cüretkâr ışığından binlerce renk fışkırtmış.
    Mağara, hafifçe yukarı doğru yükselirken ağırlığını kaybeden bir yarımküre biçiminde. Bu kusursuz biçim ve birbirini aydınlatan, karartan, değiştiren kırmızıların oyunu, ışıltısı heyecanlandırıyor beni. Gözüm bu esrarengiz ışığa alışıyor ve karşımda duran freski fark ediyorum.
    Tanrı ve canavar birbirlerine saldırıyorlar, Python oklarla delik deşik olmuş ve oklardan biri hâlâ etine saplı duruyor. Buna rağmen göklerin okçusuna yaklaşmayı, onu göğüs göğüse çarpışmaya zorlamayı başarmış. Kavga sonuna yaklaşıyor, zira iki hasım güçlerinin sınırındalar. Canavarın bedenini kaplayan gri tüylerin üzerinde kan ve yaralar derin izler bırakmış. Boynuzlarının arasında ve güçlü boynunda upuzun beyaz saçlar dalgalanıyor. Tanrı onu bu ürpertici yeleden yakalamış, boynuzlarını kullanmasını engelliyor ve onu devirmeye çalışıyor.
    Tanrı doğan güneşin tanrısı, silahları parlıyor, etrafı ışık içinde. Kavga şiddetli, ama tanrının zaferi kesin. Canavar ve gölgenin güçleri geri çekilirken hâlâ direniyorlar, güneş gökyüzünü baştan sona kapladığında eski inlerinden kovulmuş olacaklar.
    Kırmızının rahmine, anaç alacakaranlığına girdiğimden beri aşırılığın etkisi altındayım. Klios ve Narses’in çizdiği kızıl patikada her şey beni aydınlatıyor, fresk hariç her şey.
    Doğan güneşin tanrısını, oklarını, muzaffer oğlan çocuğu kibrini seviyorum, ama beyaz saçlı canavarı da seviyorum, ata yadigârı ağır bedenini ve yaşlılığının acı tecrübelerini. O, göklerin okçusunun henüz bilmediği ve belki de ebediyen bilemeyeceği hakikatlerin karanlık ve kaba hafızası. Onu buradan kovmak için yenilgiye uğratmak ve yeraltı krallığını tamamıyla ışığa adamayı istemek yanlış, tehlikeli. Klios harika bir iş çıkarmış, ama beni kendimden geçirmeye devam eden kırmızının sonsuz ışık geçirmezliğine denk düşmeyen soğuk hakikatler çerçevesinde.
    (Bölüm I, “Kırmızı Tapınak“ tan)


    Özellikler

    Barkod 9789753423892

    Katkıda Bulunanlar